GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUM
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUM

        GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUMHoşgeldin,
son ziyaretiniz: Gerçekleşmiştir
Mesaj Sayınız: 0

 
AnasayfaAnasayfa  PORTALPORTAL  DONATE  Latest imagesLatest images  BUGÜNKİ MESAJLAR  AramaArama  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  
En iyi yollayıcılar
sadık özdoğan (872)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
oğuzhan (838)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
Admin (368)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
burak (213)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
cengizci-06 (174)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
bilge (47)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
osman (44)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
Berk Lakot (31)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
dj_akin_61 (29)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
arif (26)
lidya ve metusları I_vote_lcaplidya ve metusları I_voting_barlidya ve metusları Vote_rcap 
En son konular
» ORHAN ESEN 11 ALBÜM
lidya ve metusları EmptyCuma Nis. 26, 2013 2:34 pm tarafından delibatak

» FERDİ GÜRSES SENİDE Mİ KAYIP ETTİM - YALANCI
lidya ve metusları EmptyC.tesi Mart 02, 2013 12:58 pm tarafından malic

» netokur ve gvz katılımsız
lidya ve metusları EmptySalı Ara. 04, 2012 10:37 pm tarafından cascadeferhat

» talks - 4 full indir
lidya ve metusları EmptySalı Ağus. 07, 2012 5:09 pm tarafından roseela

» jaws 12 64 bit ingilizce indir
lidya ve metusları EmptySalı Mayıs 15, 2012 8:25 pm tarafından volkansa1981

»  Dikte Genel Profesyonel indir
lidya ve metusları EmptyPtsi Mart 28, 2011 3:49 pm tarafından mcprotez

» Top speed için yeni araba"
lidya ve metusları EmptyPaz Mart 27, 2011 12:45 am tarafından burak

» Shooting range
lidya ve metusları EmptyÇarş. Mart 23, 2011 6:50 pm tarafından burak

» e-speak yeni versiyon
lidya ve metusları EmptyPaz Mart 20, 2011 7:58 pm tarafından burak


 

 lidya ve metusları

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
sadık özdoğan
Moderatör
Moderatör



ÜYELİK TARİHİ : 12/09/09
YER : ANKARA
Yaş : 33
MESAJLAR : 872
Rep Gücü : 22
Tecrübe Puan'ı : 2546
Doğum tarihi : 10/04/91
RUH HALİ : SAKİN
Hangi Takımlı : galata saray
İş/Hobiler : bilgisayarla ilgilenmek, şiir yazmak.
Erkek Lakap : efsane
Hakkımda : ben sadık özdoğan: lise 3 öğrencisiyim 18 yaşındayım.

lidya ve metusları Empty
MesajKonu: lidya ve metusları   lidya ve metusları EmptyÇarş. Şub. 16, 2011 1:33 pm

Lidya ve Mitosları





Bölüm1


LİDYA


“Lidya Antik çağda Batı Anadolu’da verimli ve zengin bir
bölgeye verilen addır”(YENEN, 1998: 45).


“Doğuda Phrypia (Afyon, Eskişehir, Kütahya) kuzeyde ise
Mysia (Balıkesir), batıda Ailoia ve İoania (İzmir), güneyde ise Karia (Aydın,
Muğla) ile çevrili


olan ve Homeros’un yaşadığı devirde Maianlar adı verilen
kavmin yaşadığı bilinen bölgeye antik dönemde Lidya adı verilmekteydi. Bu
verimli topraklar, doğudan


batıya doğru, güneyde Kaystros (Küçük Menderes) ortada
Hermos (Gediz), kuzeyde ise Kaikos (Bakırçay) nehirleri tarafından sulanmakta
ve bölgenin kuzey


sınırı Tennos (Demirci Dağı) ve Dindymos (Murat Dağı), güney
sınırını ise Mesopis (Aydın Dağları) ve Tmolos (Bozdağ)
belirlemekteydi”(ANONİM, 1995: 234)


LİDYA’NIN KÖKENİ


“Lidya’nın bu yöreye ilk varış tarihleri kesin olarak
bilinmez. Bazıları Lidyalıların Tunç Çağının (i.ö. 2002) sonlarında Frigler ile
aynı zamanda Anadolu’ya


geldiklerini söylerler. Bazıları da Lidya dili ile Hitit
arasında bir ilişki olduğunu ve Lidyalıların Batı Anadolu’ya 2. bin yılın
başlarında gelip yerleştiklerinin


savunurlar. Gerçekten de Lidya’nın çivi yazısı, Hitit
Hiyeroglifleriyle ve Hititçe’si baş başa bir gelişim gösterdiği ortaya
konmuştur. Bu nedenle Lidyalıların


oturdukları yerlere 2. bin yıldan önce doğuda gelmiş
Hint-Avrupalı olması çok olasıdır. Ancak bu bölgeye en azından kalkolitik
çağdan beri oturan Anadolu


bir halkın varlığını da unutmamak gerekir”(AKURGAL,1998: 42)





LİDYA BÖLGESİNİN TARİHSEL COĞRAFYASI


“Lidya bölgesi doğal kaynakları açısından son derece zengin
ve bereketli idi. Ulaşımı elverişli olmayan; fakat balığı bol Hermos (Gediz) ve
Kaystros (


K. Menderes) ırmakları tarafından sulanan vadilerle yağmur
sürekli ve toprak çok verimli idi. Dağlar ormanlarla kaplıydı. Sayısız kil
yatakları vardı.


Bu killerden ker***, tuğla, çanak ve kiremit gibi çeşitli
eşyalar yapılırdı. Tmolos (Bozdağ) dağı üzerinde mermer yatakları bulunduğundan
Lahit ve Yontu


yapımında kullanılıyordu. Aynı zamanda Tantalos’un ilahi
misafirlerine sunduğu bol çeşitte meyve; fındık, nar, elma, kestane ve ceviz
gibi ağaçların yetiştirildiği


Tmolos’da şarapçılıkta kullanılan üzümler de
yetiştiriliyordu.


Yine bu dağdan toplanan safranlardan parfüm gibi lüks
tüketim malzemeleri Lidyalıların dikkatini çekmiştir.


Mühür yapımında kullanılan koyu kırmızı bir çeşit quartz
taşına ilk kez burada rastlanıyor”(KABAAĞAÇ, 1989: 203 ). Lidya krallığının
zengin olmasının nedeni,


çok miktarda bakır ve altın gibi değerli maddelerin
bulunması idi. Bu olayın mitos’u şu şekilde anlatılmaktadır.


Frigya kralı Midas’ın her dokunduğu altın olmaktadır. Fakat
bu onun yemek yiyemez oluşuna sebep olmakta ve her hareketini sınırlamakta idi.
Bu gücünden


kurtulmak için Tanrı Dionysos’un (Şarap Tanrısı) isteği
üzerine Sardes yakınındaki Paktalos (Sart Çayı) ırmağında yıkanmasıyla bu güçün
kendisinden gitmesine


neden olmuş ve ırmağı geçince Paktolos ırmağının kıyılarında
altın bulunmaya başlanmış.





LİDYA TARİHİ


Heredotos’a göre Lydia’da üç ayrı kral sülalesi, birbirini
ardına hüküm sürmüştür. Altyadlar, Heraklid ya da Tylanidler, Mernodlara;
Heradotos’un kendi


kronolojisine göre ilk sülalenin 2. bin yılın ortalarına
değin geri gitmesi gerekir. Ancak böyle bir sülalenin varlığı kesinlikle
saptanmamaktadır. Fakat


Herodotos’un anlattığı zamanı bilinmeyen sülalenin burada
ilişiği olduğunu “kıtlık” zamanına denk geldiğini şöyle anlatır;


“Manes oğlu Atys zamanında kıyıcı bir kıtlık sarmıştı
Lidya’yı. Bir süre dişleri sıkmışlar. Fakat kıtlık devam ettiği için her biri
kendince bir çare sürmüşler


ileriye. Zar, aşık ve top oyunları, tavladan gayri her şey o
zaman ortaya çıkmıştır, zira Lidyalılar tavlayı biz bulduk demiyorlar. Bu
oyunları bulduktan


sonra açlıklarını bastırmak için yiyecek peşinde koşturmayı
unutmak için iki günün birini oyuna veriyorlardı. Ertesi gün oyunu bırakıp
yemek yiyorlardı.


Ama kıtlık azalacağına, çoğalıyordu. Bundan kral Lydia’yı
ikiye ayırıyor. “Kim kalacak, kim gidecek” diye kura çektiler. Tabii ki,
kaderin kalmak için


ayırdıkları yine kendi hükmü altında olanları idi. Göç
edecek olanlara oğlunu veriyordu (adı Tyesenos’tur). Böylece ülkeden çıkmak
üzere şehirden ayrılırlar.


İzmir’e inerler. Yurt edinme çaresi peşinde kıyı kıyı
dolaşırlar. Gemi yaparlar. Sonunda Umbrio’ya yanaştıkları güne kadar denizlerde
gezdiler. Orada kent


kurdular. Bundan dolayı İtalya’nın batı kıyısındaki Korsika
ve Sardenya adaları arasındaki denize kralın oğlunun adından türeyen Trenyon
Denizi denildiği


rivayet edilmiştir”(HERODOTOS, 2000; 49).





LİDYA UYGARLIĞI


Lidyalılar Anadolu’da ulaştırma işini-yollar ve yollardaki
hanlar, hamamlar, kervansaraylar ve yedi beygir ahırları örgütleyerek-düzene
koymuşlardır. Lidyalılar


için “dünyanın en iyi kervansaray inşacıları” denmiştir.
Sardes’ten Babylon’a oradan da Susa yolu ile Persepolis’e anlı şanlı kral yolu
yaptırmışladır.


(Bu yol 2000km. tutuyordu). Aynı zamanda Heredotos ve
Ksenophanes, ilk sikkeyi Lidyalıların icat ettiğini söylerler. M.Ö. 560’larda
ilk defa Kroisos’un


darb ettirdiği altın alaşımlı elektron sikkesinde karşılıklı
arslan ve boğa protomu vardır.





MAGNESİA’NIN OLUŞUMU


Kral Giges’in eline geçtiği tarihlerde Lydia, M.Ö. 7. yy’de
önce kurulduğu anlaşılmaktadır. Eldeki bilgi kırıntılarından hareketle Magnesia
Kentini kuranlar,


bugünkü Yunanistan’ın Teselya bölgesindeki Pelion Dağı
civarındaki yaşadığı bilinen Magnetler’dir. Proteos tarafından Troya Savaşına
***ürülen Magnetler.


Batı Anadolu’ya göç ettiklerinde önce Menderes Nehri
kıyısındaki Magnesia’yı, daha kuzeye giden diğer kol ise Sipylos Dağındaki
(eteğindeki) Magnesia’yı


kurmuşlardır.


Anıtsal Artemis Tapınağı ile birçok Lidya çağı mezarları
ortaya çıkarılmıştır. Araştırmalar sonucu bulunan eserlerin bir kısmı İstanbul
müzesine ***ürülmüş.


Bir bölümü ise o tarihte Sardes’de kazı ekibince yapılan
depo binasında bırakılmış, 1922’de oradan 56 sandık halinde Amerika’ya
***ürülmüştür. Halid Ethem


Bey’in gayretiyle bir kısmı geri getirilmiştir.





2.BÖLÜM





LYDIA KRAL SÜLALELERİ





ATYADLAR


“İkinci binin ikinci yarısında yaşadığı ileri sürülen Atyad
sülalesi ile ilgili olarak edindiğimiz bilgiler oldukça efsanevi niteliktedir.
Lydia’da gerçekten


böyle bir sülale var olduysa bunun büyük Hitit Kralı
IV.Tuthaliya (İ.Ö.1250-1220) zamanında yaşamış olması gerekir. Nitekim Hitit
İmparatoru’nun güçlü


krallarının sonuncusu olan IV.Tuthaliya’nın bu bölgede yer
alan Assuwa Konfederasyonu’na düzenlediği seferden söz eden çivi yazılı bir
tablette adı geçen


Malazitin’in, ilk Atyad krallarından Meles ile aynı olduğu
düşünülmektedir. Bu dönmede yaşamış Madduw-attes adı ile Aly-attes gibi Lydia
krallarına ait


adlar arasındaki benzerlik Tunç çağı sonlarında Batı
Anadolu’da yaşamış olan Lydialılar ile tarih çağlarında yaşamış olan
Lydialılar’ın muhtemelen aynı


dili kullandıklarını gösterir”(SEVİN, 1982: 247).





HERAKLİD VEYA TYLONİDLER


“Herodotos’un verdiği bilgiye göre demir çağı başlarında
Lydia’ya egemen olan Heraklid ya da tylonidler bölgede 22 kuşak boyunca 505 yıl
hüküm sürmüştür.


Herodotos’un kronolojisine göre Heraklidler, Lyadyalılarca
da Tylonidler olarak bilinmekteydi”(SEVİN, 1982: 248). “Bu sülalenin Heraklid
adını olması şu


mitosla ilgilidir.


Herakles, Oikhalia kralı Evrytos’un düzenlediği ok
yarışmasına katılır, yarışmayı kazanır. Ama Evrytos yarışma ödülü olan kızı
İole’yi ona vermez. Herakles


sinirlenerek Evrytos’un oğlu İphitos’u öldürür. Bu saçtan
arınması için köle olarak hem dul hem de güzel olan Lydia kraliçesi Omphale’ye
köle olarak satılır.


Omphale ve Hercules birbirine aşık olur ve bu ilişkiden 3
tane oğlu olur. Bu mitosa göre Herakles sülalesi 3 oğuldan meydana
gelmiştir”(KABAAĞAÇ,1972:


246:247).





OMPHALE İLE HERAKLES


“Herakles çıldırıp İphitos’u istemeyerek öldürünce, bu
suçtan nasıl arınacağını öğrenmek için Delphoi’deki Apollan tapınağına
başvurur. Bilici de 3 yıl


köle olarak çalışması gerektiğini bildirir. Lydia Kraliçesi,
Herakles’i satın alır. Birbirlerine delicesine aşık olurlar ve 1-2 yılları
canın cicim derken


geçer. Bir gün Omphale sarayın yatak odasında saray alemi
yapmaktan usanmış ve Herakles’i ‘Bu gece dağ ve mağara alemi yapacağız’ demiş.
Herakles de ‘emredersiniz


canım hanımefendim’ demiş. Omphale Herakles’in aslan postunu
giymiş ve sopasını eline almış, yola koyulmuşlar. Bozdağ’da içi sıcacık ve
yumuşak yosunlarla


dolu bir mağara bulmuşlar, burada birbirlerine tepeden
tırnağa bir ziyafet çekmişler. Daha sora her biri mağaranın kovuğuna çekilerek
uykuya dalmışlar.


Ormanlar ve dağlar Tanrısı Pan,


insanı sevmeye ve sevişmeye kışkırtan cennet kokusu gibi bir
esinti sezmiş havada. Bu havayı koklaya koklaya mağaranın kapısını bulur, yavaş
yavaş ilerlemeye


başlar, bu sırada eli bir sopaya değer. Eyvah uyandırmayalım
Herakles’i, yoksa bizi parçalar demiş, halbuki o kişi Herakles değil,
Herakles’in postunu


giyen ve sopasını alan Omphale imiş, Pan ileride yatan
kişinin Omphale olduğunu sanarak, oraya doğru yaklaşmış. Oraya vardığında ‘şu
sıcacık yerde biraz


dinleneyim’ demiş, ve uyuyakalmış. Sonra yeri göğü inleten
bir boru sesi duymuş, çok güçlü bir rüzgarın etkisiyle kendisini havada parende
atarken bulmuş.


O sırada bir meşale yanmış ve Pan,


Omphale ve Herakles’i kahkahalar içinde görmüş, o utançla
yerin dibine girmiş. Daha sonra topallayarak mağaradan ayrılmış. Kendisi gibi
doğal olan kardeşlerine


sarıla sarıla onları okşaya okşaya kendini avutmuş. O sırada
şafak yıldızı Aphrodite dağın ardından çıkmış ve yeni doğan günde bütün
kaygılarından arınarak


ağaçlar arasında ağaç olarak ormana karışmış”(KABAAĞAÇ,
1989: 207).





MERMNADLAR





KANDAULES’İN AŞKI


“Lydia Kralı Kandaules karısına büyük bir aşkla sevdalıdır
ve bu yüzden onu dünyanın en güzel yaratığı sanır. Karısının güzelliğini
herkese anlatmaktan


çekinmez. Bir gün önemli işlerini yaptırdığı, Gyges’e yine
karısının güzelliğinden bahseder. Ama Gyges’in kendisine inanmadığının farkına
varır ve Gyges’e


‘sen benim söylediklerime inanmıyorsun, o halde karımı bir
de çıplak gör’ der. Gyges Kral’a kendisine inandığını söyler. Fakat halini
anlatamaz. Ve kraliçeyi


çıplak görmeye mecbur kalır.


Konuştuklarını günün akşamı kral Kandaules yatmak için yatak
odasına girer ve Gyges’e de kapının arkasına saklanmasını söyler. Daha sora
kraliçe gelir.


Yatmak için elbiselerini çıkardığında Gyges onu çıplak görür
ve tam kapıdan çıkacağı sırada kraliçe onu fark eder. Bu durumun Kandaules’in
başının altından


çıktığını anlar ve sesini çıkarmaz. Ama bunu Krala ödetmeyi
aklına koyar. Çünkü Lydialılar’da, hemen bütün barbarlarda olduğu gibi, çıplak
görünmek erkekler


için bile büyük ayıp sayılır.


Sabah olunca Kraliçe güvendiği adamlarını toplayarak onlara
görevler verir. İçlerinden birisi Gyges’i çağırır. Gyges gelince Kraliçe ona 2
seçenek sunar.


Ya kraliçeyi çıplak gördüğü için Gyges ölecektir, ya da bu
duruma izin veren Kandaules’i öldürüp hem kraliçeye hem de Lydia’ya sahip
olacaktır. Gyges Kralı


öldürmeyi tercih eder ve Kral uykuya daldığında göğsüne bir
hançer saplayarak onu öldürür. Artık krallık da, kraliçe de Gyges’in olmuştur.


Lydialılar arasında Kandaules’in öldürülmesini canavarca bir
iş sayanlar olur. Bunlar silaha sarılırlar ve sonunda Gyges’ten yana olanlarla
bir anlaşma


yaparlar.


Buna göre Orakl (Kahin) Krallığı ona verirse Gyges kral
olacak, vermezse krallık Heraklesoğlullarına geri verilecektir. Orakl krallığı
Gyges’e verir. Devlet


böylece Heraklesoğullarından çıkıp, Mermnadlar’a geçmiş
olur”(HERADOTOS, 2002: 19).





KROİSOS VE SOLON


“Sardes düştükten sonra Kroisos Kyros’un esiri olur. Orada
kralın konuğu olduğu sarayda, üçüncü ya da dördüncü gün, Kroisos’un buyruğunu
alan adamları


Solon’a hazineleri gezdirdiler. Kroisos ona şunu sordu.
‘Atinalı, dedi, benim konuğum, bir filozof olarak sana bunca ülkeyi gezdirten
meraklı yaradılışının


ve bilgeliğinin ününü birçok kez biz de duyduk, bundan ötürü
sana şunu sormak isteği uyandı bende, acaba mutlulukta başka herkesi geride
bırakan bir kimseye


rastladın mı?’ Böyle soruyordu, çünkü kendisi bu adam
olmakla övünürdü bütün talihli insanlar arasında, ama Solon, ona yaranmayı
aklına bile getirmeden


ve yalnız gerçeği düşünerek, Atinalı Tellos’u gördüm, dedi.
Bu cevaba şaşıran Kroisos bir soru daha sordu: Tellos’u niçin bu kadar talihli
sayıyorsun?


–Tellos, dedi Solon, zengin bir ülkede yaşıyordu, güzel ve
erdemli çocukları vardı ve evinde başka çocukların da doğduklarını ve hepsinin
de yaşadıklarını


gördük, üstelik bizde talih bakımından gerekli olan geniş ve
maddi rahatlığı da vardı, ama asıl şu ki, ömrü parlak bir sonla taçlandı,
Atinalıların komşu


kente karşı verdikleri bir savaşta, Eleusis’te yurdunu
savunurken ve düşmanı önüne katıp kovalarken buldu ölümlerin en güzelini ve
Atinalılar ulusal tören


yaptılar onun için, düşmüş olduğu yerde ve onu çok
ululadılar.


Solon’dan Tellos’un mutluluğunu dinlemekten usanan Kroisos,
ondan sonra kim gelir senin bildiğin? Diye sordu, çünkü hiç olmazsa ikinciliğin
kendisine geleceğinden


hiç şüphesi yoktu. Onlar, dedi Atinalı, Kleobus ve
Biton’dur. Argos soyundan olurlar, namuslarıyla yaşayacak kadar varlıklıydılar,
kolları da güçlüydü,


işte bak büyük yarmalarda kazandıkları ödüllerden başka, bir
de şunu anlatırlar onlar için: Argonlular Here onuruna bir bayram
kutluyorlardı; analarının


bir arabayla tapınağa kadar getirilmesi gerekiyordu ve
öküzler istenildiği saatte tarladan dönmemişlerdi; geç kalmaktan korkan
gençler, kendileri girdiler


boyunduruğa ve arabayı çektiler; arabanın üzerinde anaları
vardı ve gık demeden kırk beş stadion boyunca taşıdılar ve tapınağa getirdiler.
Orada bulunan


bütün inanç sahibi kişiler bunu gözleriyle gördüler, bundan
başka bu davranışları ölümlerin en tatlısıyla taçlandırıldı, Tanrı onlara insan
için ölümün


yaşamaktan daha iyi olduğu yeri gösterdi. Argos’lular
sarmışlardı çevrelerini ve bu genç adamların maddi manevi güçlerine
imreniyorlardı; böylece soylu


çocukları olan anayı kutluyorlardı. Ana mutluluk içindeydi,
oğullarının başarısıyla başı dik, tanrıçanın heykeli karşısında ayakta duruyor,
ona, kendisine


bunca onur kazandırmış olan oğulları Kleobis ve Biton’a,
insanoğlunun elde edebileceği en iyi şeyi bağışlaması için dua ediyordu. Bu
duadan sonra kurban


kesildi, kutsal şölenler verildi; sora delikanlılar
tapınağın içinde yatıp uyudular ve uyanmadılar, bu son uykuda kaldılar.
Argoslular onların heykellerini


yaptırdılar, üstün ve yüce kişiler sayarak Delphoi’ye
sundular.


Solon, böylece, ikinci sırayı da bu genç adamlara vermiş
oluyordu. Kroisos öfkelendi: Atinalı yabancı, dedi, ya biz, bizim mutluluğumuzu
sen hiçe mi sayıyorsun


ki bu basit insanları koyuyorsun ikinci sıraya? –Kroisos,
dedi Solon, sen tanrının insanlara karşı ne kadar kıskanç olduğunu ve ona
hiçbir zaman güvenilemeyeceğini


bilen bir kişiyi sorguya çekiyorsun. İnsan bir ömür boyunca,
görmek istemeyeceği çok şeyi görebilir, çok eziyet çekebilir. Ben aşağı yukarı
yetmiş yıl


sayıyorum insan ömrünü. Bu yetmiş yıl, artık ayları
saymazsak, yirmi beş bin iki yüz gün yapar, ama aylarla mevsimlerin denk
düşmesi için yıla iki yılda


bir, bir ay eklersek, yetmiş yıldan başka, bu artıklı
aylardan otuz beş ay daha eder ve bu ayların gün sayısı bin ellidir. Ve bütün
bu günler de, ki hepsi


yirmi altı bin iki yüz ellidir ve yetmiş yıla denk gelir,
kesin olarak bir ek olay yoktur ki bugünkü yarınkine benzesin. Şu halde ey
Kroisos, insan için


yalnız talih ve talihsizlik vardır. Evet, görüyorum, sen çok
zenginsin, çok insana hükmediyorsun, ama benden istediğin şeye gene de cevap
veremem; çünkü


önce ömrünün güzel bir sona bağlandığını öğrenmem gerekir.
Zira çok zengin insan vardır ki, kıt kanaat yaşayan insandan hiç de daha mutlu
değildir, eğer


talih, zenginlik içinde geçen ömrünün sonuna kadar ona yar
olmazsa. Nice insan vardır ki masallardaki kadar zengindir, ama mutsuzdur,
niceleri de vardır


ki şöyle böyle geçinirler, ama talihlidirler. Çok zengin
olanın, eğer mutlu değilse, talihli olandan yalnız iki ayrıcalığı vardır; ama
talihli olanın mutlu


olmayan zengine bakarak pek çok ayrıcalıkları vardır; birisi
için her dilediğini yapmak ve büyük bir para kaybını karşılamak çok kolaydır;
ama bir de öbürünün


üstünlüklerine bakalım: Elbette büyük bir kaybı ve aşırı
istemleri öbürü gibi karşılayamaz; ama talihi onu bundan korur; üstelik sağlam
yapılıdır, hastalık


bilmez, üzüntü tanımaz, görmelere layık çocukları arasında
mutludur. Bırak bir de bütün bunlara taç olarak ömrünü mutlu bitirsin ve işte
mutlu adam sözüne


layık kişi, senin aradığın kişi budur. Ama ölmeden önce,
dilini tut, mutludur demek için acele etme, yalnız talihli de, o kadar. Elbette
her üstünlüğü


elde etmek bir ölümlü için olacak şey değildir; hiçbir
toprak yoktur ki kendi kendisine yetsin ve her ürünü versin; şu ürünü verir,
ama kendisinde yetişmeyen


öbürünü başka yerden alır; en çoğuna sahip olan en iyisidir.
İnsanoğlu için de böyledir; hiç kimse tek başına her şeyi elde edemez; filanı
elde eder, falandan


yoksun kalır. O ki ömrü boyunca her zenginliğe erişir ve en
son dünyadan hoşnut ayrılır; işte o, bana göre, ey kral, mutlu insan adını hak
eder. Her şeyin


sonuna bakmalıdır; tanrı çok insana mutluluğu yem olarak
sunar, sonra da çeker alır elinden.


Bence bunlar, zaten Atinalıya pek değer vermeyen Kroisos’un
hoşuna gidecek sözler değildi ve bu, eldeki şeyleri hor görüp, her şeyin sonuna
bakmayı öğütleyen


dar kafalı adamı kapı dışarı etti”(HERODOTOS, 2000; 52).


.





KROİSOS VE KYROS


“Persler Sardes’i ve Kroisos’u, on dört yıllık bir
saltanattan sora on dört günlük bir kuşatma sonunda, onların eline düştü canlı
olarak. Ve böylece yerle


bir etti bir büyük imparatorluğu, oraklin dediği gibi, yani
kendisininkini. Persler, tutsağı Kyros’a ***ürdüler. Kyros odun yığdırdı,
üzerine zincire vurulmuş


olan Kroisos’u çıkarttırdı; iki yanında iki kere yedi Lydia
çocuğu yer almıştı. Kyros bunları bir ganimet sunusu olarak tanrılara kurban
etmek mi istiyordu?


Bir adağı vardı da onu mu yerine getiriyordu? Yoksa,
Kroisos’un dinine ne kadar bağlı bir insan olduğunu öğrenmişti de, gelsin
bakalım tanrıları da onu


diri diri yanmaktan kurtarsınlar, diyerekten mi çıkarmıştı
odun yığınının üzerine? Neden olursa olsun, o böyle yaptı diyorlar. Ve
ekliyorlar: Kroisos,


odun yığınının üstünde ayakta durmuş; böyle tam bir
felaketin ortasında Solon’u düşünecek zaman bulabilmiş ve şu sözün tanrısal
anlamanı kavramıştı: Hiçbir


canlı mutlu değildir; bunu düşünmüş, göğsünden derin bir
inilti yükselmiş ve karanlık bir dilsizlikten sıkarak, üç kez, Solon diye
bağırmış. Bunu işiten


Kyros, adamlarına buyurdu, Kroisos’tan sorunuz, bu çağırdığı
kimdir? Diye; bunlar odun yığınına yaklaşıp sordular. Kroisos bir süre sustu,
cevap vermedi,


sora kesin bir emir üzerin şunları söyledi: ‘Bir adam ki,
dünyayı yöneten kişiler onunla konuşabilmiş olsalardı, bu benim için büyük
hazinelerden daha


değerli bir şey olurdu’. Bu sözlerden bir anlam
çıkaramadılar ve bu sözün ne demeye geldiğini söyletmeye çalıştılar. Yakasını
sıyıramadığı sıkıcı sorulara


karşı Atinalı Solon’un nasıl geldiğini, gördükleri
karşısında nasıl şaşırdığını, onu nasıl bir söylevle küçük düşürmüş olduğunu ve
olayların nasıl onun,


aslında kendisine, Kroisos’a değil, daha çok bütün insanlığa
ve özellikle kendilerinin mutlu olduğuna inanan insanlara yöneltilmiş olan
sözlerine hak verdiğini,


bir bir ve içtenlikle anlattı. Kroisos bunları söylediği
sırada ateş verilmiş, odun yığını uçtan uca alev almaya başlamıştı. Ama
tercümanların dilinden


bu sözleri dinleyen Kyros’un yüreği sızlamıştı ve
düşünüyordu ki kendisi de bir insandır ve yakma için diri diri ateşe verdiği
adamın, zenginlik bakımından


kendisini kıskanacak bir şeyi olmamıştır ve bir gün kendi
başına da böyle bir şey gelebileceğinden ürkmüştü, çünkü dünyada insanoğlunun
güvenebileceği


hiçbir şey yoktu ve ateşin hemen söndürülmesini, Kroisos ve
arkadaşlarının odunların üstünden indirilmesini emretti”.


Ama bütün uğraşmalara rağmen ateş söndürülemiyordu. O zaman,
diyor Lydia hikayeleri, Kyros’un davranışındaki değişikliği fark eden ve
herkesin ateşi söndürmeye


çabaladığını, ama başaramadığını gören Kroisos yüksek sesle
Apollon’u yardıma çağırmaya başladı, ona sunmuş olduğu güzel sunular yüzü suyu
hürmetine bugün


kendisine yardım etmesini, tehlikeden kurtarmasını
yalvarıyordu. Ve böylece gözleri yaşlar içinde ufuktan bir bulut koptu, bulut
yarıldı, sel gibi yağmur


indi ve ateşi söndürdü. Kyros bununla anladı ki, Kroisos
tanrılar katında değerli tutulan erdemli bir kişidir”(HERODOTOS, 2000; 51).
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://www.guvenlipaylasim.eniyiforum.org
 
lidya ve metusları
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
GÜVENLİ PAYLAŞIM FORUM :: EĞİTİM :: LİSE EĞİTİMİ-
Buraya geçin: