sadık özdoğan Moderatör
ÜYELİK TARİHİ : 12/09/09 YER : ANKARA Yaş : 33 MESAJLAR : 872 Rep Gücü : 22 Tecrübe Puan'ı : 2546 Doğum tarihi : 10/04/91 RUH HALİ : Hangi Takımlı : galata saray İş/Hobiler : bilgisayarla ilgilenmek, şiir yazmak. Lakap : efsane Hakkımda : ben sadık özdoğan: lise 3 öğrencisiyim 18 yaşındayım.
| Konu: minos uygarlıkları Çarş. Şub. 16, 2011 1:35 pm | |
| Minos Uygarlığı
Batı, Rönesans ile beraber Yunan düşüncesini keşfettikten sonra Yunan uygarlığı üzerine birçok araştırmalar yapılmış, 19. Yüzyıldan sonra da sistemli kazılara
başlanmıştı. Ancak Girit ve çevresi 19. Yüzyılın sonuna kadar ihmal edilmişti. Burada araştırmalar yapan ilk isim, ünlü Heinrich Schiliemann idi. Efsanelerden
yola çıkan Schiliemann, Girit’te kazı yerleri belirlemiş fakat bu çalışmalar Schiliemann’ın ölümü nedeniyle gerçekleşmemişti.
Girit’te ilk kazıları yapan en önemli kişi Sir Arthur Evans’dır. İlk yazı örnekleri üzerine araştırmalar yapan Evans, Girit’e geldikten sona buradan ayrılamamış
ve ilk kazıları başlatmıştır. Knossos’da kazılara başlayan Evans buradaki kalıntıların yanı sıra birçok da yazılı tablet bulmuştur. Ünlü sarayı da bulan
Evans, daha sonra adanın birçok yerinde kazılar yapmıştır. Evans dışında birçok arkeoloji ekipleri de 20. yüzyıl içinde Girit’te kazılar yapmış ve birçok
buluntuyu gün ışığına çıkarmışlardır.
Neolitik dönem (MÖ 6000 - 2600)
Girit, Paleolitik dönem boyunca iskan edilmemiş gibi gözükmektedir. Paleolitik döneme ait hiçbir arkeolojik buluntuya rastlanmaması ve adanın neolitik
kültürüne ait keramiklerin, Anadolu'da üretilenlerle belirgin benzerlik göstermesi nedeniyle adaya ilk yerleşenlerin Anadolu’dan geldikleri ve adada Neolitik
dönemin bu şekilde başladığı kabul edilmektedir. Bu dönemde konut inşaatı ve alet kullanımı gelişmiş ve ilk ana tanrıça idolleri ortaya çıkmıştır. Ayrıca
bu dönemde Girit çevresindeki adalarla, Anadolu, Yunanistan, Mezopotamya ve Mısır ile ticari ilişkiler içine de girmeye başlamıştır.
Eski Minos Dönemi (MÖ 2600 - 2100)
Bu dönem aynı zamanda adada ilk metalin kullanıldığı zamanlardır. Evans’a göre adada ilk metal kullanımı buraya kaçan Mısır’lılar tarafından başlatılmıştır.
Ancak bu görüş zamanla terk edilmiş ve adadaki metal kullanımına geçişte kaynağın Anadolu olduğu anlaşılmıştır. Böylece adanın doğu bölümünün de uygarlaşmada
Anadolu ile bir köprü teşkil ettiği görülmüştür. Bu dönemde Girit çevresindeki adalarla da ticaret ilişkilerini geliştirmiştir. Bu da büyük ölçüde Girit’in
denizcilikte, bölgedeki diğer uygarlıklara göre ileri olmasından kaynaklanmıştır. Bu dönemin sonuna doğru Knossos önem kazanmaya başlamıştır.
Orta Minos Dönemi (MÖ ~ 1600 - 1400)
Bu dönemde Girit Uygarlığında hızlı bir ilerleme kaydedilmiştir. Bu dönemin en önemli özelliği Anadolu ile olan ilişkilerin zayıflaması, buna karşılık
Mısır ile olan ilişkilerin kuvvetlenmesidir. Buna bağlı olarak Girit’in Doğusu zamanla önemini kaybetmiş ve orta kısımlar kuvvetlenmeye başlamıştır.
Girit Kronolojisinde bu dönem sarayların yapımına göre Eski ve Yeni Saraylar Devirleri olmak üzere ikiye ayrılır.
Eski Saraylar Devri MÖ 2000 ile 1700 yılları arasına tarihlenir. Bu dönemde Girit yüzünü Ege adaları ve Mısır’a çevirmiş ve buralarda yoğun ekonomik ilişkilere
girmiştir. Öte yandan Anadolu ile olan ilişkiler zayıflamaya başlamıştır. Ekonominin ağırlığının doğudan orta bölgelere kayması da bu dönemde hızlanmıştır.
MÖ 2000 yılında adanın Doğu bölgesinde, Mallia’da inşa edilen bir sarayın 1900’de itibaren kullanılmamaya başlanması bu bölgenin ekonomik gerileyişi hakkında
da ipuçları vermektedir. Eski Saraylar devrinde Orta Girit’te bulunan iki şehir ön plana çıkmıştır. Bunlardan birincisi Ege adaları ile ticareti geliştiren
Knossos öteki de Mısır ile ticareti geliştiren Paestos’dur. Bu şehirlerdeki ekonomik zenginlik kalıntıları gün ışığına çıkartılan saraylarla da ortaya
konmuştur. Her iki şehir arasında zaman zaman çekişmeler olsa da Knossos üstünlüğünü ortaya koymuştur. Bu dönemin sonunda bölgedeki binalarda bir yıkım
göze çarpmaktadır. Bu yıkımın kaynağı büyük bir olasılıkla adaya dışarıdan gelen istilacılar olmakla birlikte daha araştırılmaktadır.
Yeni Saraylar devrinde ise, Girit uygarlığı sanki hiçbir kesintiye uğramamış gibi devam etmektedir. Knossos’da, Phaestos’da ve Mallia’da yeni saraylar
inşa edilmiş, eskileri de onarılmıştır. Bu dönemde Girit şehirleri arasında rekabet devam etmiş de olsa Knossos her bakımdan üstünlüğünü ortaya koymuştur.
Yakın Minos Dönemi (MÖ ~ 1600 - 1100)
Bu dönem Knossos Krallığının egemen olduğu dönemdir. Evans bu dönem uygarlığını, efsanevi kral Minos’dan ötürü, Minos uygarlığı diye adlandırmayı uygun
bulmuştur. Bu dönemde Knossos’da Minos diye bir kralın bulunduğuna dair tarihi belgeler yoktur, ancak MÖ 1700-1400 yılları arasında hüküm süren bir hanedanın
krallarının Minos ya da buna benzer bir isimle adlandırıldığı düşünülmektedir. Bu dönemde Girit’in büyük bir deniz üstünlüğüne sahip olduğu bilinmektedir.
Thukydides bu konuda şöyle yazmaktadır: “ Geleneğe göre bir donanmaya ilk olarak Minos sahip oldu ; bugün Yunan Denizi adını verdiğimiz şeyin büyük bir
kısmına gücünü kabul ettirdi ; Kyklades adalarına boyun eğdirdi ve Karia’lıları kovduğu bu adalarda ilk olarak koloniler kurdu; adalara vali olarak öz
oğullarını yerleştirmişti ; ayrıca vergilerin toplanmasını daha kolayca sağlamak amacıyla korsanlığı elinden geldiğince ortadan kaldırdı.”
Knossos ayrıca, bu dönemde diğer Ege adalarına hükmetmeye başlamış ve gücünü Yunanistan’a , anakaraya kadar genişletmiştir. Mısır’da, 18. sülale de Keftiu
ülkesine yani Girit’e hediyeler göndermiştir. Ancak Girit uygarlığının sonu MÖ 1400 yılına doğru bir yıkımla gelmiştir.Bu dönem saraylarında, yapılarında
bir yangın izine rastlanmaktadır. Yıkımın nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte dışarıdan gelen bir istila ya da içeriden bir ayaklanma olasılıkları
tartışılmaktadır. Bu yıkımdan sonra ise gelen Akha istilaları adayı Helenleştirmiş ancak uzun yıllar boyunca eski kültürü ve dili koruyanlar olmuştur.
Daha sonraları Miken egemenliğine giren Girit MÖ 1100 yıllarında da Dor hakimiyeti altına girmiştir. Bu dönemde bir kere daha yakıp yıkılan Girit artık
bir Yunan şehri olarak eski, görkemini kaybetmiştir.
Klasik Yunan Mitolojisinde Girit ile ilgili anılar yerini mitoslara bırakmış ve burası ile ilgili değişik mitler oluşmuştur. Bunlardan en önemlisi Minos
ile ilgili olan mitlerdir.
Minos adının belli yaşamış bir krala mı ait olduğu yoksa Midas, Cæsar gibi yaşamış kişilerden alınan bir unvan mı olduğu tartışmalıdır. Ancak mitolojik
öykülerde Girit dönemini anlatmak için kullanılmaktadır. Mitolojide de Minos boğa kültünden ayrı olarak geçmez. Mitolojiye göre Minos Zeus ile Europe’nin
üç çocuğundan biridir. Minos efsanesini Azra Erhat şöyle anlatır: “ Minos Girit tahtına çıkmak isteyince üç kardeş arasında kavga kopmuş, ama Minos tanrıların
kendisinden yana olduklarını ileri sürmüş, bunu kanıtlamak üzere de Poseidon tanrıdan bir dilek dilemiş, denizden bir boğa çıkarmasını istemiş ve bu boğayı
da gene tanrıya kurban etmeye söz vermiş. Dilediği gibi olmuş, denizden köpükler gibi ak bir boğa çıkagelmiş. Minos boğayı almış, tahta oturmuş ama hayvanı
tanrıya kurban etmeyi unutmuş. Güzelim ak boğayı sürülerinin arasına damızlık olarak göndermiş. Bu duruma çok kızan deniz tanrı, ak boğayı Minos’un başına
bela etmiş; bir efsaneye göre de hayvan kudurmuş , ortalığı kasıp kavurduğu bir sırada Herakles’in elinden öldürülmüş, ama iş bununla da kalmamış, kralın
karısı Pasiphae bu boğaya doğadışı bir aşkla tutulmuş ve onunla birleşmiş. Kral Minos güneş tanrı Helios’un kızlarından Pasiphae ile evlenmişti. Bir zamanlar
Europe gibi boğaya vurulan Pasiphae ak boğayla birleşebilmek için Daidalos’a bir inek heykeli yaptırır, içine girer ve gebe kalarak Minotauros’u doğurur.
Ondan sonra da doğurur. Ondan sonra da Girit sarayının yaşamı karmakarışık olur. Helios döllerinin hepsi gibi Pasiphae de büyücüdür, seviştiği boğayı öldürttü
diye Minos’u büyüler, yatağından yılanlar, çıyanlar, akrepler çıkmasını sağlar. Bunlar işi çapkınlığa vuran Minos’un yatağına giren her kadını sokup öldürmekteymişler.“
Minos hakkında anlatılagelen bu efsaneler de Minos’un Yunan mitolojisinde Midas’a benzer bir yer aldığını göstermektedir. Bu efsanede boğa kültünün önemi
de dikkat çekmektedir. Burada Minos’un boğayı kurban etmemesi ve sonrasında da bu boğayı öldürmesi sonucu bir tür lanetlenme ile karşı karşıya kalması
anlatılmaktadır. Başka bir efsaneye göre de bu yılanların,çıyanların ve kreplerin Minos’un sperminden çıkması , Girit kraliyet soyuna karşı da bir tepki
olduğunu göstermektedir.
Pasiphae’nin, Helios soyundan olması ve büyücü olması boğa ile ilintili ay kültü ile güneş kültü arasındaki bir karşıtlığı yansıtmaktadır. Bütün bunların
yanında Minos, Yunanlılara göre halkının üzerinde adil ve düzgün bir şekilde hüküm sürmüş bir hükümdardır.
Minos’un hükümdarlığı da, doğu kültürlerinde olduğu gibi tanrısaldır. Minos da kanunları Zeus’un iradesi ile yapmaktadır. Bunu kanıtlamak için de her dokuz
yılda bir İda mağarasına gitmektedir ve burada tanrısal ilhamı da almaktadır. Minos’un mitolojide birçok yere gitmiş olması da Girit kolonilerinin buralara
uzandığını göstermektedir. Minos ile ilgili en ünlü efsanelerden biri de yukarıda kısaca sözü geçen Minotauros efsanesidir.
Azra Erhat , Mitoloji Sözlüğü’nde Minotauros’u şöyle anlatır: “ Adı Minos’un boğası anlamına gelen Minotauros insan bedenli boğa başlı bir canavarmış.
Tanrı Poseidon’un kral Minos’a gönderdiği bir boğa ile Minos’un karısı Pasiphae’den doğmaymış. Minos bu korkunç yaratığı saklamak için mimarı Daidalos’a
Labyrinthos sarayını yaptırmış. Theseus Minos’un kızı Ariadne’nin yardımı ile Minotauros’u öldürmüş. Minotauros Girit sarayında derin izler bırakmış olan
Girit’e özgü bir boğa kültünün simgesi olsa gerek. “
Aslında bu efsane çok önemli ipuçları da vermektedir. Minotauros sadece Minos’un boğası anlamına gelmemekle birlikte bir bileşik isim olarak Boğa Minos
anlamına da gelmektedir. Eğer Minos’u bir unvan olarak düşünürsek Boğa Kral gibi bir anlam kazanabilir. Bu ise daha eski dönemlerden kalan bir unvanı ya
da bir tapınakta duran bir Boğa-tanrı heykeli ile ilişkili bir kültü düşündürtmektedir. | |
|